8.12.2016

Avustralya’da yasama kararı ve buraya gelmenin yolları

Çocukken Barış Manço’nun 7’den 77’ye programında yer alan Dönence-Dünya Turu bölümünü her hafta büyük bir heyecanla takip ederdim. Dünyanın ne kadar büyük olduğuna, ülkelerin ne kadar farklı kültürlere sahip olduklarına şaşırır, bir gün onun yolunun düştüğü yerlere gidebilmeyi düşlerdim. Gezme ve yeni yerler keşfetme tutkumu bu programa borçluyum diyebilirim; bu tutkuyu hayata geçirebilme konusunda ise önce aileme borçluyum sonra da eşime. Ailemle birlikte küçüklüğümde Türkiye’nin birçok yerini görme şansım oldu. Daha uzun menzilli yolculuklara ise evlendikten sonra Cemal’le birlikte çıktık. Bulabildiğimiz her fırsatta yeni bir gezi rotası çizdik ve onu uygulamaya koyulduk. Seneler içinde Avrupa’da çok sayıda ülkeyi ve uzaklarda Vietnam, Kamboçya ve Tayland’ı ziyaret ettik.

Her seferinde hazırlık sürecinden itibaren büyük bir coşku ve heyecanla başlayan yolculuğumuz, sayılı günlerin geçmesinin ardından kürkçü dükkanında son buluyordu ve bir sonraki maceraya kadar, yaşam enerjimizin hatrı sayılır miktarda çekildiğini hissettiğimiz günlük hayatımıza geri dönmenin mutsuzluğunu yaşıyorduk. İnsanın kendisini yaşadığı ülkeye ait hissedememesi fena şey...


Zaman içinde aramızda “Türkiye’den başka bir ülkede yeni bir hayat kurabilir miyiz acaba?” muhabbeti dönmeye başladı. Başlarda her seyahatin sonunda birkaç gün bunu konuşuyor, sonra iş güç derken eski tempomuza dönüp bu düşünceyi bir kenara bırakıyorduk. Sonra bir gün baktık ki biz her kadeh tokuşturmada gelecek planlarımıza içer olmuşuz. Huzur içinde yaşayacağımız, kendimizi güvende hissedeceğimiz, insanların birbirine saygı duyduğu, yemyeşil parkların olduğu, nefes aldığımızı hissedebileceğimiz, anın tadını çıkarabileceğimiz bir ülkeye gitme isteği evde hemen her akşam gündemimizi meşgul etmeye başlayınca dedik tamam, artık gitme vaktidir. Türkiye’nin günden güne kötüleşen tablosunun yanında, özellikle iş hayatımız ile ilgili problemler de süreci hızlandıran sebepler oldu bizim hikayemizde.

Başlangıçta önceliğimiz Avrupa’ydı ama bir süre çabaladıktan sonra mevcut koşullarda iş bulamayacağımızı anlayarak biraz da zorunluluktan rotayı uzaklara çevirdik. Amerika tatil amaçlı bile hiçbir zaman hayallerimizi süsleyen bir ülke olmamıştı, Kanada da herkesin anlattığı üzere çoook soğuktu. :) Bu nedenle biz tercihimizi Avustralya’dan yana kullandık ve buraya gelmenin yollarını araştırmaya başladık. Mevsim konusuna daha sonra özellikle değineceğim ama kimse kartpostallardaki Avustralya ile karşılaşacağını hayal etmesin baştan söyleyeyim! Kanada’yı görmedim ama buranın da hiç yabana atılmayacak bir kışı olduğunu yeri gelmişken belirtmek isterim :)

Neyse tekrar konumuza dönecek olursak; araştırmalarımız sonunda buraya gelmenin çeşitli yolları olduğunu gördük. Göçmenlik başvurusu, işveren sponsorluğu ya da eğitim yoluyla gelmek başlıca seçeneklerimizdi. Avrupa’da bile iş bulamamışken, okyanus ötesinde uzaktan iş arayışı kulağa çok mantıklı gelmediği için sponsorluk seçeneği kendiliğinden elendi. Göçmenlik başvurusu ise detaylı bir çalışma ve zaman isteyen bir süreçti ve biz önce bir süreliğine bu alternatifi düşünsek de sonrasında öğrenci vizesi alarak gelmenin bizim için daha kolay bir yol olacağına karar verdik. Cemal daha önce yurtdışında master yaptığından bu kez benim üzerimden süreci ilerlettik ve diyebilirim ki bu da pek kolay bir yol değilmiş :)

Öncelikle on bir yıllık bir aradan sonra tekrar öğrenci olma fikrine kendimi alıştırmam gerekti. Üstelik bu on bir yıl boyunca neredeyse hiç konuşmadığım bir dilde, toplamda iki yıl sürecek bir eğitim alacaktım. Ve bunu huyunu suyunu hiç bilmediğim, kendimi bunalmış hissetsem atlayıp ailemin yanına gelemeyeceğim kadar uzak bir ülkede yapacaktım. Ama inanın oluyor. “İnsan istedikten sonra herşeyi yapabilir” kulağa çok klişe gelen bir cümle biliyorum ama okulda üç saatlik ilk dersimin sonunda hocanın anlattıklarından neredeyse tek kelime bile anlamayan, eve geldiğimde Cemal’e, “Kendimi yabani gibi hissettim. Kimseyle üç beş kelimenin ötesinde konuşamadım.” diye sızlanan ben ekim sonu itibariyle ilk dönemimi pek de şahane bir not ortalamasıyla tamamladım. Sınıfta her konuda bülbül gibi şakıdın mı derseniz hayır elbette. :) Hatta geleli dört ayı geçmesine rağmen hala İngilizce konuşurken kendimi rahat hissettiğim söylenemez ama özellikle uluslararası öğrencilerin olduğu bir sınıfta eğitim aldığınız için hocalar da dil konusundaki sıkıntılarınızı göz önünde bulunduruyor. Ya da en azından benim programımda öyleydi. Diyeceğim o ki, aranızda benim gibi 33 yaşında master yapmak nasıl olur acaba diye düşünüp endişelenenler varsa içiniz rahat olsun. Gayet de güzel oluyor çünkü öğrencilik her yaşta güzel :)

Bir sonraki yazımda master yoluyla buraya gelmek için yaptığımız hazırlıklar ve geçirdiğimiz süreçleri paylaşacağım. Bu yolu düşünenler bir göz atsın derim...


Sevgiler.


 Eda

4 yorum:

  1. Bir sonraki yazınızı bekliyorum. Süreci çok merak ettim hiç ingilizce bilmeden nasıl gittiniz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, yorumunuz için teşekkürler. Sanırım ufak bir yanlış anlaşılma olmuş :)

      İngilizce biliyorum; zaten master programlarına başvurabilmek için IELTS, TOEFL gibi dil sınavlarından belli bir puan almış olmak gerekiyor. Anlatmak istediğim öğrenciliğe ve İngilizce konuşmaya bu kadar uzun bir ara verdikten sonra, gerek hocaların aksanı gerek yepyeni bir ortama girmiş olmanızdan dolayı okulun ilk günlerinde biraz zorluk yaşayabileceğiniz yönündeydi. Öte yandan hiç İngilizce bilmeyen biri de dil okullarına başvurarak Avustralya'ya gelebilir diye biliyorum.

      Yeni yazımı birkaç güne kadar paylaşacağım...

      Sil
  2. eda hanım eğitim vizesi aldıktan sonra orada nasıl kalıcı olacaksınız? bende temelli yerleşmek istiyorum oraya. öğrenci vizesi için en az kaç hafta ay veya yıllık bir programa kayıt olmak lazım? siz 2 yıl diyorsunuz. bunun bize yaklaşık maliyeti ne kadar olur?
    kusura bakmayın sorulara boğdum sizi:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, biz ilk planda eşimin mesleği üzerinden PR başvurusu yapacağız. Master programlarında öğrencinin eşine full-time çalışma izni verildiği için biz öncelikle bu yolu tercih ettik. Diğer türlü part-time çalışma izni veriliyor. Yaşam giderleri herkesin tercihlerine göre değişecektir elbet ama yakında yeni bir yazıyla az çok fikir vermeye çalışacağım. Okul fiyatlarıyla ilgili olarak da son yazımda bildiklerimi paylaştım, oraya göz atabilirsiniz. Master programlarını yıllık en az 20000 AUD'den başlayacak şekilde düşünebilirsiniz, en azından benim şimdiye dek karşılaştığım rakamlar böyle. Ne yazık ki öğrencilik, özellikle de yüksek lisans programları oldukça masraflı...

      Sil