15.07.2017

Avustralya'da Bir Yılı Geride Bırakırken...

Eda'nın gözünden bir yıl...

Hayatımıza başka bir kıtada devam etmek için yola çıkışımızın üzerinden tam bir yıl geçti bugün... Mevsimler değişti, zaman kavramımız değişti, önceliklerimiz, beklentilerimiz değişti, biz değiştik...
Sonra kafaya takıp dert ettiğimiz şeyler değişti, bugüne bakışımız değişti, geleceğe ilişkin hayallerimiz değişti...
Yaşadığımız rutinin içinden çıkınca, korkuyla karışık merak duygusuna yenilip yola düşünce, bir adım sonrasında bizi neyin karşılayacağını bilmeden kollarımızı açıp iyisi ve kötüsüyle beklemeye hazır olunca, bugüne dek anlamını bildiğimizi sandığımız birçok şey farklı anlamlar kazanmaya başladı...


Middle Park Beach

Ben kendimi üşengeç biri sanıyordum buraya gelmeden önce. Hatta biri bana, kaplumbağa misali yükünü sırtına alıp on ayda altı ev değiştireceksin dese, büyük ihtimal daha o an yorgunluktan düşüp bayılabilirdim karşısında. Konu gezme olmadıkça öyle çok enerjik biri değilim, sporla da hiç aram yoktur mesela... Cesaret deseniz hiç olmadık zamanlarda, benimle doğrudan ilgisi bile olmayan konularda öne atılıp cengaverlik yapar, başkasının hakkını ararım ama bazen kendim için ufacık bir adımı atmaktan çekinirim. Yani mesele sadece üşengeçlik değil aslında; adını tam koyamadığım birşey, kendi kendimin motivasyon kaynağı olmaktan alıkoyar beni. Hayaller deniz derya, fikirler beynimde uçuşur ama iş onları gerçekleştirmeye gelince hem kılı kırk yararım hem de sanki olması gereken itici güç bende ters işler ve çoğu daha fikir aşamasındayken rafa kalkar. Bu kez öyle olmadığı, Cemal’le birlikte aynı hayali kurup yola koyulacak cesareti bulduğumuz için çok ama çok mutluyum. Çünkü dediğim gibi, daha şimdiden, güvercin adımlarla da olsa kendimdeki değişimi gözlemleyebiliyor ve bundan büyük bir keyif alıyorum.

Brighton Beach



Otuzlu yaşlarda tekrar öğrenci olmak gözümü korkutmuştu mesela. Yurtdışına çıkmamızı sağlayacak, masraflı ama önümüzdeki en kolay seçenek olduğunu bilmemize rağmen, uzunca bir süre bu fikre sıcak bakmamıştım. Sekiz sene ingilizce eğitim görmüş olmam, daha IELTS’ten yeterli puanı alamazsam korkusunu bastırmaya yetmiyordu da tüm eğitim sistemine yabancı olduğum bir ülkede nasıl yüksek lisans yapacaktım ? Ama bu kez çok istediğim birşeyi, karşılaşınca başıma ne geleceğini bilmediğim birşeyin korkusu yüzünden rafa kaldırmak istemedim. İyi ki de öyle yapmışım. Meğer bütün mesele o ilk adımı atmakta bitiyormuş... İyi ki bir karar verip bu kez kendime inanmış ve o sınavı da gözümde büyütmemişim. Beşiktaş’ta bir kafede oturup IELTS’e çalıştığım günler sayesinde, Avustralya’da keyifle kahvemi yudumlarken bu satırları yazabiliyorum şu an 😊
 Okulun da ilk yılı bitti bile, kaldı sadece iki dönem...

Docklands

Yazının başında hayatımızda zaman kavramı dahil çok şey değişti dedim... Gerçekten de dönüp şu son bir yıla baktığımda, içine sanki beş yıllık bir hayat sığdırmışız gibi hissediyorum. İstanbul’dayken zaman öyle aynı akıyordu, hayatımız öyle bir rutindeydi ki yeni bir yıla ne zaman girdiğimizi, aradaki on iki ay içinde neler olup bittiğini fark etmiyordum çoğu zaman. Beni mutlu etmeyen bir işte, hayatımı ve kendimi tükettiğimi düşünerek çalışmaya devam ediyordum. Cemal de çılgın bir iş temposunda kaybolmuş gibiydi. Hafta içi neredeyse bütün akşamlarımız aynıydı; çoğunlukla eve öyle geç geliyordu ki aynı sofrada yemek yemek şöyle dursun iki satır muhabbeti zor ediyorduk.. Sonra da bir dizi izleyip uyuyakalıyorduk. Hafta içi hayat sadece işten ibaretti adeta. İş çıkışı birşeyler yapmak, zorunlu bir program olmadıkça tercih etmediğimiz birşeydi. Hafta sonu programları da yine trafiğe göre, yorgunluğa göre, gidilecek mesafelere göre şekilleniyordu. Haftanın beş günü aynı tempoda akıp giderken haliyle iki günlük dilimlere sığdırmaya çalıştığımız bir hayat da bize yetmemeye, ikimizi de mutlu etmemeye başlamıştı. Ülkenin günden güne ağırlaşan tablosuyla birlikte, sadece ailelerimiz ve aynı dili konuşabildiğimiz arkadaşlarımızdan oluşan kendi küçük dünyamızda yaşamaya çalışmak da gitgide zorlaşıyordu.

Melbourne Royal Botanic Garden

Brighton Beach

Avustralya’ya geldiğimiz andan itibaren üzerimizdeki ağırlık yerini müthiş bir heyecana bıraktı. Algılarımız yeniden açıldı sanki. Kışın okyanus kenarında yaptığımız yürüyüşlerle, yazın kocaman parklarında yaptığımız pikniklerle önce doğasının, havasının güzelliğine sonra bu ülkenin günden güne içimize işlemesine ve basit şeylerin bizi nasıl mutlu etmeye yettiğine tanıklık ettik. Yürüyüşe çıktığımızda, markete gittiğimizde, tanımadığımız halde selamlaşıp hal hatır sorduğumuz insanlar, tramvaya, otobüse yaşlı ya da çocuklu biri bindiğinde, onlar koltuğa oturana kadar aracı hareket ettirmeyen şoförler, soğuk bir günde güneş yüzünü gösterince, birşeyler içmek için oturduğunuz bir kafede, “Bugün hava harika değil mi? Sımsıcak, insanın içini ısıtan bir gün.” diye sohbete başlayan güleryüzlü bir garsonun varlığı gibi... Ya da insanın içinde sıkılmadan saatlerce vakit geçirebileceği, hemen her mahallede yer alan güzel kütüphaneleri gibi...

Rakı muhabbeti her yerde olmalı :)
Sonra burada hayat çalışmaktan ibaret olmadığı için, haftanın diğer günleri de anlam kazanmaya başladı. Cemal’in mesaisi saat beş dedin mi bittiğinden, birlikte dolu dolu geçireceğimiz zamanlara kavuştuk; arkadaşlarımızla keyifli pub ortamlarında buluştuk, farklı dünya mutfaklarını denedik, yazın iş çıkışı evimize iki dakika mesafede denize girme şansı bulduk. Tramvaya, otobüse, trene atlayıp hiç bilmediğimiz semtlerin sokaklarında kaybolduk sonra da karşımıza çıkan ilk mekanda leziz bir kahve eşliğinde, sokaklarında kaybolduğumuz şehrin ve bu ülkenin bizde hissettirdiği duyguları, düşünceleri paylaştık birbirimizle. Yılın her vakti olan çeşitli festivallere katıldık. Avustralya, Türkiye ile kıyaslandığında pahalı bir ülke evet ama kendi ülkemizde parayla bile satın alamayacağımız keyifli zamanlara, burada sadece sahil yürüyüşlerimizle, gün batımında kumsalda içtiğimiz buz gibi bir bira ile sahip olduğumuz günler oldu.

Sydney

Bir yıl içinde bizi zorlayan, bunaltan, üzüldüğümüz şeyler de oldu elbette ama bunların çoğu yeni bir ülkede sıfırdan bir hayat kurma çabasının getirdiği zorluklar ile sevdiklerimizden uzakta olmamızdan, özellikle ciddi hastalıklarla mücadele eden aile fertlerimizin yanlarında olamayışımızdan kaynaklanan üzüntülerdi. Yine de her şeyin kısa zamanda yoluna gireceğini, onların iyileşeceğini ve yanımıza geleceklerini hayal etmekten vazgeçmedik. Umuyoruz ki önümüzdeki aylarda, Avustralya’da ilk misafirlerimizi ağırlayacağız 😊 Şimdiden çok heyecanlıyız, ufak ufak gezi rotaları araştırmaya başladım bile!

Diyeceğim o ki hiçbir şeyin, kendiniz dahil hiç kimsenin düşlerinize düşman olmasına izin vermeyin. Yeterince inandıktan, çabaladıktan ve mücadele ruhunu kaybetmedikten sonra hayat da size cömert davranıp şimdiye dek farkında bile olmadığınız başka güzellikler keşfetmenizi sağlıyor. 

Bizim bir yıllık Avustralya deneyimimiz özetle böyle; hayatımıza daha mutlu, daha huzurlu, kendiyle daha barışık, kafası daha rahat insanlar olarak devam ediyoruz. Zaten mutsuzlukla, gerginlikle beslendiğiniz değil de yüzü gülen, hayattan zevk almayı bilen, nefes aldığının farkında olan insanlarla dolu bir ortamda yaşadığınız zaman huzur kendiliğinden geliyor.

Önümüzdeki süreçte hedeflerimizi kalıcı oturum iznini alabilmek, benim okulu bitirip severek yapacağım bir iş sahibi olmam, Cemal’in kendi işini kurması ve artık biraz da kıtanın doğal güzelliklerini keşfetmeye vakit ayırabilmek olarak sıralayabiliriz. Bunların kimi orta, kimi uzun vadeli planlar ama hepsi bizi heyecanlı ve mutlu kılmaya yetiyor. Bu yola çıkmayı aklımıza koyduğumuzdan beri, o kadar çok şeyle sabırla ve inatla mücadele ettik ki, sanırım artık kendimizi her şeyi başarabilecek, her zorluğun üstesinden gelebilecek kadar güçlü hissediyoruz.

Sevgiyle.
Eda



Cemal'in gözünden bir yıl...

Hayat boyu biriktirdiğim bütün şans haklarımı, darbeden saatler önce uçağa binerek tek seferde kullanıp Avustralya’ya gelmemizin üzerinden tam 1 yıl geçmiş bugün. Hani bazen “oha 1 yıl geçmiş bile` dersiniz ya bu onun tam tersi, geri dönüp bakınca bu zaman diliminde 10 yıllık yaşamışım gibi geliyor bana. Bambaşka bir kültürü anlamak, yeni insanlarla tanışmak, yeni bir kariyere başlamak, Eda’nin kendisi için yepyeni bir alanda okumaya başlaması gibi birçok majör değişikliğin aynı anda yaşanması, insanı hem korkutuyor hem de tatlı bir heyecan veriyor ama bundan da önemlisi bence hayatta kalmakla yaşamak arasında belirgin bir fark olduğunu anlıyorsun.



En sevdiğimiz market - Dan Murphy's 

Gelene kadar Avustralya sadece arada haberlerini okuduğum, egzotik karelerini gördüğüm bir ülkeydi. Kafamda yarattığım ülkeyle gerçek arasında belirgin bir fark olmasından korkuyordum aslında ama buraya gelince beklentilerim fazlasıyla karşılandı. Düzenli şehirler, güzel insanlar, harika bir kültür gördük. Melbourne ve Sydney’de yaşama ve bu şehirleri yakından tanıma fırsatımız oldu. Bundan sonraki hedefimiz de Perth; oraya da gidersek yine anılarımızı aktarırız umarım.

Diğer yandan burada geçirdiğimiz 365 gün acayip rahattı, çok tatlıydı her şey diyemem. Ben normalde de stresli bir insan olduğum için, hayata sıfırdan başlamanın getirdiği onlarca zorluğu aşmak pek kolay olmadı. Bunlardan en kolayı belki ev bulmaktı ama o bile uykular kaçırmadı değil. İş bulmaktan bahsetmiyorum bile, çünkü benim için en kritik şey oydu ama sonuçta çabalaya çabalaya belirli bir aşama kaydettiğimizi görmek beni mutlu ediyor. Şimdi önümüzde zorlu bir kalıcı oturum izni alma süreci olacak ama önemli olan şu ki artık hayatın keyfini her geçen gün daha çok çıkarmaya başlıyoruz.
Sydney Opera House

Bundan sonra hedeflerimiz daha çok arkadaşlarımızla birlikte olmak, ailelerimizi, geniş ailelerimizi, geride bıraktığımız arkadaşlarımızı uzuuun süreler buralarda ağırlamak ve güzel zaman geçirmek üzerine olacak, umarız başarırız..

Öperim.

Cemal

1.07.2017

Yine Düştük Yollara - İstikamet Sydney

Bugün Sydney’e doğru yola çıkışımızın üzerinden üç ay geçmiş bile... Cemal’le birlikte evin bütün eşyalarını bir minivana sığdırıp, Avustralya’daki ilk uzun yol deneyimimizi yaşamak üzere heyecanla yola koyuluşumuz dün gibi aklımda. Trafiğin bize göre tersten aktığı bir ülkede geldiğimizden beri hiç araba kullanmamış olan Cemal, yine hayatında hiç kullanmadığı sekiz yolcu kapasiteli kocaman bir araç ile yaklaşık 900 km yol yapmak üzere büyük bir özgüvenle direksiyonun başına geçtiğinde, cesaretine hayran kalmakla birlikte doğrusu içten içe hafiften ürkmüyor değildim. Üstelik oldukça yorucu bir gün geçirmiştik; sabah o işe gidince ben de evde yatak, koltuk gibi kalan eşyaları söküp paketlemiştim ve öğlen konsoloslukta buluşup referandum için oylarımızı kullandıktan sonra eve dönüp eşyaları minivana yüklemiştik. Neyse ki daha şehir içinden bile çıkmadan, sanki yıllardır soldan akan trafikte direksiyon sallarmış gibi rahat olduğunu görünce ben de rahatladım. Artık Avustralya maceramızda yeni bir sayfa açmaya hazırdık 😊


22.04.2017

Avustralya'da Is Aramak

Benim yazı yeteneklerim kısıtlı olduğu için şimdiye kadar hep Eda’ya bıraktım blogu ama bu sefer sıra Avustralya’da iş aramaya geldiği için yazmaya karar verdim. Buraya gelip yerleştikten sonra 3 ay kadar yoğun bir şekilde iş aradım ve bu yazıda Avustralya’da iş ararken yaşadığım tecrübeleri aktarmaya çalışacağım.
Önce biraz arka plan bilgi vereyim. Ben Tekstil Mühendisliği mezunuyum, yalnızca 1 sene bu sektörde çalıştım, ardından Pazarlama alanında yüksek lisans yapıp Finansbank’ta çalışmaya başladım ve buraya gelene kadar 7 yıl boyunca aynı ekipte satış ve pazarlama departmanlarında görev aldım.
Avustralya’ya ilk geldiğimde ve hatta gelmeden önce de yabancı bir ülke vatandaşı olarak, hiç Avustralya deneyimi olmadan iş bulmanın ne kadar zor olduğuna dair onlarca telkin aldım ama burada yaşadıklarımla karşılaştırdığımda çok doğru olmadığını düşünüyorum. Avustralya tecrübesi firmalar ve İK ajansları için tabii ki önemli ama en önemlisi, yaptığınız işin aynı olduğunu oradaki koltuğa oturur oturmaz ortaya birşeyler üretebileceğinizi göstermek. Ayrıca bu kocaman kıtada yalnızca İstanbul nüfusu kadar insanın olduğunu ve dolayısıyla işsizlik oranının çok daha düşük olduğunu unutmayın.

24.03.2017

Avustralya'da Ortalama Yasam Giderleri

Avustralya’ya taşınmanın maliyeti ile ilgili yazdığım ilk yazımdan sonra, “Gelirken ilk planda ne kadar parayı gözden çıkarmalıyız ?” benzeri çok sayıda soru aldım. Haklı olarak en çok merak edilen konuların başında parasal mevzular geliyor. Risk almayı sevmeyenler için, geçiminizi en az altı ay sağlayacak bir birikimle gelmenizde fayda var derim. Eve vereceğiniz depozito ve ilk kira bedeli, internet, elektrik, doğalgaz bağlantı ücretleri ve faturalar, eşyasız bir ev kiraladıysanız mobilya masrafları, ulaşım, en uygun fiyatlı marketleri bulana kadar gıda giderleri, özellikle ilk bir-iki ay cebinizden hızla para çıkmasına neden olacaktır. Bu süreçte şansınız yaver gider ve hemen casual ya da mesleğinizle alakalı bir iş bulabilirseniz, birikiminiz tamamen erimeden işleri yoluna koyabilirsiniz elbette ama kendinizi her koşula maddi ve manevi olarak hazırlamanız, moral ve motivasyonunuzun da yüksek kalmasını sağlayacak ve yeni hayata adaptasyon sürecini kolaylaştıracaktır. Yine herkesin harcama alışkanlıkları birbirinden farklılık göstereceği için net bir rakam telaffuz etmek ne derece doğru olur bilemiyorum ama sadece ev depozitosu, en mütevazisinden mobilya (Biz IKEA’dan listedeki en ucuz ürünleri tercih ettik ve buzdolabı ile koltuğumuzu Gumtree’den 2. el aldık), ilk kira bedeli derken ortalama 5000 AUD gibi bir harcama yapacağınızı söylesem az çok fikir vermiş olurum sanırım. Tabii ben yaşadığımız şehir Melbourne’u baz alarak söylüyorum... Aşağıdaki siteden İstanbul-Melbourne veya Avustralya’daki herhangi bir şehri yaşam giderleri açısından karşılaştırmalı olarak inceleyebilirsiniz. Biz buraya gelmeden önce, bu site sayesinde az çok neyle karşılaşacağımızı öğrenme imkanı bulmuştuk.




Bulunduğunuz yerde mevcut hayat koşullarını sürdürmek de başka bir ülkede yeni bir hayat kurmak da çeşitli fedakarlıklar gerektiriyor ancak Türkiye’de ekonomik durumun son dönemde geldiği nokta göz önünde bulundurulunca, Avustralya için en azından şunu söylemek mümkün: Düzenli gelir sağlayan bir iş bulduktan sonra, hayat pahalılığı oradan bakıldığı gibi görünmeyecek gözünüze. Türk lirası günden güne değer kaybedip ülkedeki alım gücü her gün biraz daha azalırken, Avustralya’da yaşam giderlerini kıyaslamanız için önerdiğim sitede gördüğünüz yüksek rakamlara rağmen, burada çalışıp AUD cinsinden para kazanmaya başladığınız anda hayatınızı sürdürecek, her türlü giderinizi karşılamaya yetecek bir alım gücüne sahip olduğunuzu anlayacaksınız. Üstelik Türkiye’de belirgin bir şekilde kendini hissettiren gelir adaletsizliğine burada yer olmadığını da kısa sürede fark edeceksiniz.

Tabii ilk geldiğinizde, herşeyi TL cinsinden hesap ederek alışveriş yapma gafletine mümkün olduğunca düşmemeye çalışın. :) Sonuçta temel besin ihtiyaçlarınızı her türlü almanız gerektiği için, bunun ne cebinize ne ruh sağlığınıza faydası var; hele de bugün artık 1 AUD: 2,80 TL’ye dayanmışken... Bunun yerine yeni ülkenizdeki yeni hayatınıza mümkün olduğunca hızla uyum sağlamaya çalışın ve illa bir kıyaslama yapmak istiyorsanız Avustralya’daki iki markette fiyatların nasıl olduğunu karşılaştırın. Buyurun şuradaki site size yine az çok fikir verecektir: http://www.livingin-australia.com/prices-australia/

Türk marketinden yaklaşık 100 AUD tutan ilk alışverişimiz

Hamburger Tabağı Pub/Restaurant Fiyatı Ortalama 20-22 AUD
Küçük tatlılar ortalama 7-10 AUD
Kahve çeşitleri ortalama 4-7 AUD


Bizim tecrübe ettiğimiz ortalama aylık yaşam giderleri şöyle:

 Kira: 1600-1800 AUD (Şehir merkezine tram ya da trenle ulaşabileceğiniz biraz uzak evler için)
 İnternet : 60-70 AUD
 Elektrik: 80-100 AUD
Doğalgaz: Kış dönemi için 100-150 AUD
Su: Genellikle kiraya dahil
Ulaşım: Aylık toplu taşıma kartı 145 AUD
Telefon: 40-50 AUD ( 8 GB internet / 300 dk. Uluslararası görüşme dahil)

   Tercihe göre paylaşımlı evde kalmanız kira ve fatura giderlerini haliyle azaltacaktır. Belirttiğim rakamların Sydney’de geçerli olmadığını çok yakın zamanda bizzat deneyimleyeceğiz ne yazık ki... Şu an Sydney’e taşınma aşamasında olup gün boyu ev araştıran biri olarak diyebilirim ki kiralar en az %30 daha yüksek... Bu belirgin fark kendini diğer yaşam giderlerinde de belli edecektir diye düşünüyorum; bu yüzden Sydney’i tercih edecekler iki kere düşünsün derim :) 

Sydney- Harbour Bridge

Sydney - Opera House
   Buna rağmen bizim neden gittiğimizi merak edenleriniz varsa hemen söyleyeyim; şimdilik başka şansımız olmadığı için :) Cemal işe ilk girdiğinde şirketin Sydney ofisinde çalışmak üzere sözleşmişti. Sonrasında sağolsun yöneticileri güzellik yapıp birkaç ay daha pek sevdiğimiz Melbourne’de kalmamıza ve bir süre buradaki ofisten işleri yürütmesine imkan tanıdılar amaaa her güzel şeyin sonu var misali Melbourne’de bize ayrılan sürenin sonuna gelmiş bulunuyoruz. 1 nisan itibariyle Sydney yolcusuyuz...Uzun bir süre bloga ara vermemin nedeni de önce ani bir şekilde şubat ayı içinde Türkiye’ye gitmemiz gerektiği, sonrasında da taşınma işlerini halletmeye çalıştığımız içindi. Şimdi bir yandan okula devam edecek olsam da, Sydney’de yapacağımız yeni başlangıçla birlikte blogda daha çok şey paylaşabilmeyi umuyorum.
   Sorularınız olursa yorum kısmına bırakmanız halinde elimden geldiğince cevaplamaya çalışırım. Ayrıca Facebook (Avustralya Güncesi) ve Instagram sayfalarımdan da bana ulaşabilirsiniz...


2.02.2017

Avustralya'ya Tasınmanın Maliyeti

Hayatınızla ilgili yeni bir karar almanın eşiğindesiniz ama bu kararı uygulamaya geçirirken cebinizden çıkacak toplam para miktarının ne kadar olacağı kafanızı kurcalayan en büyük sorulardan biri... Belli bir yaşa kadar çalışıp, uğraşıp hatrı sayılır bir birikim yaptınız ama şimdi elde avuçta hiçbir şey kalmamasından korkuyorsunuz ve bu yüzden biraz olsun önünüzü görebilmek istiyorsunuz.

“Avustralya’ya gelmek istiyorum, ne kadar paraya ihtiyacım var?” sorusuna cevap vermek kolay değil elbette. Sonuçta herkesin hayat standartlarına, beklentilerine, alışkanlıklarına göre değişen bir şeyden söz ediyoruz. Yine de aynı yoldan geçmiş bir çift olarak konuya ilişkin paylaşımlarımızın, yola yeni çıkacaklara az da olsa bir ışık tutacağını düşündüğümüzden bu yazıyı yazmaya karar verdik.

Bir önceki yazının sonuna hatırlarsanız bir karar ağacı koymuştuk, dileyenler tekrar buradan ulaşabilirler. Şimdi bu karar ağacına göre Avustralya’ya tek ya da çift olarak gelmeniz, PR dediğimiz kalıcı oturum iznini göçmenlik başvurusu yoluyla daha Türkiye’deyken alıp gelmeniz ya da henüz başvuru koşullarını sağlayamadığınız için eğitim yolunu tercih edip gelmeniz, yani buraya gelmek için seçeceğiniz yol bu iş için ayırmanız gereken bütçeyi belirlemede en büyük etken olacaktır.

11.01.2017

Avustralya'dan Gündelik Hayat Notları

Avustralya’ya ayak bastığımız gün, ‘Yok artık bu kadarı da olamaz.’ dediğimiz olaylardan biri daha yaşanmıştı Türkiye’de, tarihler 15 Temmuz 2016’yı gösterdiğinde. Son yıllarda sayısını hatırlamadığım kadar çok kullanır olmuştuk bu cümleyi; bizi daha ne şaşırtabilir, bundan daha acı ne yaşanabilir düşünceleri eşliğinde.  Sonra Melbourne’de kendimize yeni bir hayat kurma çabalarımız devam ederken, her fırsatta insanları gözlemledim; kendini doğaya, spora, eğlenceye, mutlu olmaya adamış dertsiz tasasız insanları ve Türkiye’den peşi sıra felaket haberleri gelmeye devam ederken, tüm ideolojilerden bağımsız şunu sorgular oldum: Farklı yaşam tarzlarının bir arada yaşaması neden bu kadar zor? Farklılıklardan beslenmek, çok kültürlülüğün sağladığı zenginlikle hem kendini hem ülkeyi geliştirmek neden dünyanın en hastalıklı düşüncesiymiş gibi algılanıyor? Kimsenin kimseden üstün görülmediği, kimsenin kimseye otorite kurmadığı, çıkarların çatışmadığı, insanların birbirine saygı duyduğu, herkesin kendi özgürlük alanına sahip olduğu bir düzen yaratmak niye mümkün olmuyor? Şüphesiz her soru, kendi içinde tartışılsa, üzerine sayfalar dolusu şey yazılıp çizilse dahi aradığımız cevapları bulmak, bulduğumuz cevapları Türkiye dinamikleri özelinde değerlendirmek hiç kolay değil.

Öte yandan Melbourne, Avustralya’nın göçmenlik politikaları sayesinde dünyanın en kozmopolit şehirlerinden biri. Kapıdan dışarı adım atar atmaz otuz iki milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Onlarca farklı dil çalınıyor kulaklarınıza. Bu insanların hepsi aynı toplu taşıma araçlarına biniyor, aynı parklarda spor yapıyor, aynı restaurantlara gidiyor, aynı işyerlerinde çalışıyor. Daha bir gün olsun sokakta, tramvayda, trafikte tartışan iki insan görmedim. Bir markette, mağazada sıraya girdiğimde kimsenin sıra kavgası yaptığına şahit olmadım.